28 Kasım 2012 Çarşamba

"Bir ölür,bin dirilir." DAĞ

DAĞ



Tamamen zıt kişiliklere sahip insanların aynı ortamda bulunduğu ve hayatta belkide bir daha hiç bir şekilde karşımıza çıkmayacak bir ortam ; Askerlik...

Zordur. Bazen halini hareketini bilmezsin bazen karakterini bazense dilini bile anlamazsın. Ama omuz omuza verip gittiğin görevde 'kardeşim' dersin öncesini bilmediğin birine... 

Kısa dönem ve uzun dönem askerlik... İkisinin de bir amacı var ama işin içinde oldum mu bunu bilemez,anlamaz insan...

DAĞ,bugün askerliğini yapmış ve hayatına sivilde devam edenlerin bile uzun dönem ve kısa dönem asker çatışmasını,o ortamda,işin tam merkezinde nasıl yaşandığını çok güzel bir biçimde beyaz perdeye taşımış. Birde bunlarla beraber arada bir gündeme gelen bedelli askerlik mevzusu da filme konu edilmiş ve çokta yerinde göndermeler yapılmış dememiz yerinde olur...

Dağ, aslında milliyetçi duyguların tam orta yerine parmak basıyor. Bunu bazı kesimler kutuplaşma olarka yorumlasalar bile sinemayı 
toplumsal mesajlara alet etmeyi çokta uygun bulmuyorum. Bu sebeple filmin benimsediği slogan olan "Bir ölür bin dirilir" sonuna kadar desteklendiğini görüyoruz. 

Filmin başrol oyuncuları olan Çağlar Ertuğrul ve Ufuk Bayraktar’ın, Oğuz ve Bekir rollerinin hakkını fazlası ile verdiklerini söylemeden geçmek olmaz. Ciddi anlamda "askerlik öncesi" ve "askerlik" evrelerini kişisel ruh değişimlerine varıncaya kadar beyaz perdeye yansıtmış olmaları çok başarılıydı. Ve ayrıca subay,astsubay kadrolarının er/erbaş ilişkilerini yansıtan samimi diyaloglar ve yeri geldiğinde abi kardeş sahneleri rütbenin bir yerde bir kenara konması 
gerektiğinin en güzel örneğiydi... 
Oğuz 'un günlük ilişkiler peşinde koşan kız arkadaşı ve Bekir'in teklifini reddeden bayanın rollerindeki inandırıcılığı güzeldi fakat bunların bağlayıcı etkisi olmaması belirli bir yerde "işte bir Türk filmi izliyoruz." izlenimi bıraktı.

Sahne ve görüntü yönetimi konusunda yakın çekimler etkileyiciydi fakat aksiyon sahnelerindeki durağanlıklar,filmi adeta oldu bittiye getirir bir hava veriyordu. Ki bu Türk yapımı filmlerdeki aksiyon sahnelerinin maalesef genel özelliği... 
Niye bir türlü yapamıyoruz bunu ? Niye tıkanıyoruz ? Bilemiyorum. 

Alper Çağlar 'ın çok aman aman bir film çıkarttığını söyleyemem ama bu film için kötüydü diyemeyiz. Herşeyden önce oyunculukların hakkını vermemiz gerekir. Çağlar Ertuğrul,Ufuk Bayraktar,Fırat Doğruloğlu,Mesut Akusta,Gözde Mutluer ve sahnesi az olmasına rağmen Cengiz Coşkun... 

Soluksuz değil ama sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film Dağ... Zamanınız varsa neden olmasın ? 

Bu filme gidin ve çaresizliğin ne demek olduğunu hala öğrenememişseniz şayet bu film ile anlayın.
İçinde bulunduğun ortam,geride bıraktıkların,ayrılıkların ve çaresizliğinle başbaşasın...


İyi Seyirler.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Can Yücel.-

"... İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır,huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde,görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; çeşit çeşit,tip tip,
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli,incelemeli,doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan,insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak,pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız,sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir,her davranışı candan..."


Can YÜCEL

11 Mart 2012 Pazar

Sen Kimsin ?


Komedi filmlerinin ülkemiz sineması için kolay görünen bir yönü vardır diye düşünülür. Aslında,
komedi-mizah olayını beyaz perdeye yansıtmak çok kolay bir iş değildir.

Tolga Çevik,bana göre ülkemizde 'parlayan bir yetenek' benzetmesinin çok çok üstünde bir sanatçı.. Özellikle Komedi Dükkanı ile yakaladığı ivme,hayran kitlesi onu gözümüzde bambaşka bir yere getirdi.

Sen Kimsin ?
İlk tanıtım haberlerinde,sonrasında gelen fragman ve afişlerle birlikte beni heyecanlandırmıştı. Çünkü öyle yada böyle bu zamana kadar hem Tolga Çevik 'ten hemde BKM 'den kötü bir iş çıktığını görmedik diyebilirim.

Jenerik gayet etkili ve giriş inanılmaz bir aksiyon sahnesi ile bizi filme bağladı. Sonrasında sakarlıkla karışık yaşananlar,kovalamacalar ve bunların çizgi roman efektleriyle desteklenmesi bana,güzel bir film izleyeceğiz izlenimi vermişti.
Olaylar yavaş yavaş gelişmeye başladıkça başlangıçtaki tempo düştü ve kelime oyunlarıyla devam eden şakalaşmalar ve espriler,sakarlıklar üzerine kurulu sahneler beni yavaş yavaş filmden koparmaya yetmişti.
Aksiyon sahnelerinin çokluğu ve bunların en ufak bir aksama olmadan çekilmiş olması teknik anlamda film için bir eleştiri gerektirmiyor.Fakat ya lanse edildiği yada beklenildiği gibi komik bir film ile karşılaşmıyoruz. Buda bendeki en büyük hayal kırıklığını yaratan neden oluyor.

Oyunculuklar konusunda ise herkesin üzerine düşeni yaptığını düşünüyorum. Hele hele Toprak Sergen'i uzun süre sonra gayet sinir bir rolde dahi izlemiş olsak mutlu oldum.Çünkü Toprak Sergen,sesinin karizması dışında da gayet başarılı bir oyuncu ve onu daha çok göz önünde görmek bizleri memnun eder.
Tolga Çevik ve Köksal Engür hikayeyi taşıyan rolde gayet başarılıydılar. Pelin Körmükçü ise biraz çökmüş bir görüntü verdi diyebiliriz. Belki mevcut karakter bunu gerektiriyordu fakat fiziki anlamda gayet yıpranmış bir Pelin Körmükçü izledik. Zeynep Özder ise kendisine yazılanı
oynamış ve filmi bitirmiş. Aslında bu noktada direkt hikayede esas kız gibi görünsede çok aktif ikili diyaloglarda kendisini göremiyoruz.

Kritiğini yaptığım filmlerin senaryolarına çok fazla yer vermiyorum fakat bu filmde devamlı bir şekilde ilk karşılaşmaların tamamı 'Sen Kimsin ?'
sorusu üzerine kurulu olmuş. Tamam bir,iki iyi yer var ama bunun sürekli tekrarlanmış olmasıda hoş değildi.

Filmin teknik altyapısı ve oyunculukları şahaneydi fakat senaryo ve buna bağlı olarak komiklik konusunda sınıfta kaldı diyebilirim. Halbuki Tolga Çevik daha güzel ve daha yaratıcı espriler ile karşımıza çıkabilirdi. Ve bunu defalarca kezde yapmıştı. Ne diyelim ? Kısmet,bir dahaki filmlerine inşallah...

20 Şubat 2012 Pazartesi

FETİH 1453


Türk sineması için bu kadar büyük bir bütçeye sahip bir film yapılıyorsa ve bu film bizim
tarihimizi konu alıyorsa o zaman kesinlikle gidip görülmesi gerekir diye düşünüyordum.

Filmin fragmanı çok tatmin edici değildi ve açıkçası film süresi olarak 165 dakikayı
görünce 'ya sıkılırsam ?' diye düşünmedim de değil.. Ve en nihayetinde bir pazar günü için 3
saatimi FETİH 1453 'e ayırmayı seçtim.

Film vizyona 16 Şubat tarihinde girdi. İlk gösterimin 14:53 olarak ayarlanmasıda güzel bir pazarlama taktiğiydi.
19 Şubat - Pazar olmasına rağmen kapalı gişe oynadığını söyleyebilirim.

Film, Hz. Muhammed ‘in evinde başlaması açıkçası beni heyecanlandırmıştı.Tüm detaylara erişeceğimizi düşünmüştüm. Yavaş yavaş hız kazanır diye beklesemde ilk 80-90 dakikayı adeta klasik Osmanlı-Bizans tatlı sert siyasi politikalarını içeren sahnelerle geçtik.. Tabi bu ara Fatih’in tahta geçişi,baş vezir ve vezirlerini ataması,Ulubatlı Hasan ile kılıç oyunu sahneleriyle destekleniyor. Bu durum bende, filmin yapılma amacına açıklık getiremedi. Çünkü bir savaş filmi mi ? tarih filmi mi ? yoksa ciddi anlamda bir aksiyon filmi mi yapılmış ? Ne yalan söyleyeyim tam olarak ayırt edemedim.
Ara sonrasında ise artık konuya girilmiş ve yol alınmaya başlanmıştı. Giderek hız kazanıyor ve seyircide artık filme ortak olmuştu. Hatta seferlerin olumsuz sonuçlanması bile bizi hafiften üzüntüye sevketmiş ve salondan ‘ha gayret’ sesleri yükselmeye başlamıştı. Sonucu biliyoruz ya onun için aslında rahatız ama ne zaman ne olacağı konusunda bir bekleyişin olması ayrı bir heyecan katıyordu.
Ve nitekim beklenen son tüm seyircinin gururunu okşar bir şekilde gerçekleşmiş ve herkes mutlu olmuştu. Genel olarak konunun işlenişi ve sıralaması beni tatmin etmişti fakat bazı detay noktalara hiç inilmemesi beni bir hayli üzdü diyebilirim. İlk perde de Fatih’in 12. Yaşında tahta çıkışı ve inmesinin sadece sözlerde kalması ki nitekim hemen hemen her Türk tarafından bilinen Fatih’in babasına tahta geçmesi için yaptığı meşhur hitabı ; "Eğer Padişah biz isek size emrediyoruz, gelip ordunun başına geçin! Yok siz iseniz, gelip devletinizi müdafaa edin!" sözünün hiç işlenmemesi,vezirler arasında çekişmenin havada kalıp sonuca bağlanmaması,macar kralının sembolik olarak bile olsa hiç görünmeyip adeta hayali bir kahramanmış gibi yansıtılması ve belkide en iyi savaş taktiği olan gemilerin karadan yürütülmesi fikrinin ortaya çıkışının hiç bir detayına rastlayamamak üzüntü vericiydi.
Tüm bunlara rağmen iyi oynanmış ve güzel düşünülmüş sahnelerin olduğu gerçeğini yadsıyamayız. Yer altından tünel kazan lağımcıların savaşı, Fatih’in fetih sonrasında kucağına aldığı bebek ile verdiği mesaj sahnesi,Ulubatlı ile Giustiniani arasındaki uzun süren kılıç dövüşü ki bu çok etkili bir sahneydi. Ayrıca Ulubatlı’nın sancağı dikerken ki direnişi gerçekten görülmeye değerdi. Efektlerin bazı sahneler dışında çok yerinde kullanıldığını söyleyemem. Kaldı ki bazı sahnelerde kullanılan efektler oldukça gereksizdi demek yerinde olur.

Yazının oyunculuklar ve karakterler konusuna gelebilmesini,bunları yazmayı sabırsızlıkla bekledim diyebilirim. Fatih ‘i oynayan Devrim Evin bence iyi bir performans sergilemiş. Açıkçası çok fazla da yorumlanacak bir nokta bırakmadı bize.. Yalnız filmdeki esas kahraman Ulubatlı Hasan rolünü oynayan İbrahim Çelikkol ‘du... Gerçekten çok iyi ve muhteşem bir performanstı. Bence bir oyuncu olarak çok daha fazlasını yapamazdı ve oynadığı rolü adeta yeni baştan yarattı ve çok daha fazlasını kattı. Bu filmdeki diğer oyuncularada sonsuz saygım var fakat yorumlanacak kadar yer bulamadılar demem gerekiyor. Burda senaryo’nun kabalığına bir kaç laf etmek gerekir ki bu sefer işin içerisinden çıkamayız ve yazı uzar gider. Yalnız Giustiniani karakterini canlandıran Cengiz Coşkun ‘unda performansı gayet yeterliydi.


Ulubatlı Hasan - İbrahim Çelikkol

Bu filmi kısaca özetleyemem. Bütçe konusuna çok fazla girmeyeceğim. Bu bütçe ile bu film mi ? yada daha iyisi mi tartışmaları muhakkak olacaktır. Fakat bu işin yapımının düşünülmesi bile büyük başarıdır. Kaldı ki işi beyaz perdeye dökmek çok daha büyük bir başarıdır. Bu sebeple yapımcı/yönetmen Faruk Aksoy’u tebrik edip bizlere böyle bir fim izlettiği için teşekkür etmeliyiz. Gişede,bence verilenden daha fazlasının alınacağını düşünüyorum.

Sonuç olarak bu filmi Osmanlı sempatizanlığıyla izleyip göklere de çıkartabilirsiniz,bu kadar büyük bütçeyle sanatsal ve tarihsel açıdan bu kadar kötü bir iş çıkmamalıydı da diyebilirsiniz. Fakat bugün(20.02.2012) imdb üzerinde 5941 kullanıcıdan ortalama 8.8 alan bir filmi kötü diye eleştirmek biraz haksızlık olur. Eksiklerin olduğu bir gerçek fakat her zaman söylüyorum ki Türk sinemasının bu tür yapımlara ihtiyacı var. Her film çıtayı biraz daha yükseğe çıkartır. Daha iyisini yapabilmek içinde her zaman bir öncekinden daha iyi yapımlar ortaya çıkartmak gerekir. Her zaman şunu söylüyorum ki Türk Sinemasına verilen emekler bir gün karşılığını muhakkak alacaktır.

FETİH 1453 yapımında emeği geçen herkese,bizlere bu yapımı kazandırdıkları için teşekkürü bir borç biliyorum... Ve bence izlenmesi gereken,verdiğiniz bilet ücretinin boşa gitmeyeceği bir film olmuş. Çok daha iyi yapımlarda görüşmek üzere...

Osman ULUKAYA

4 Şubat 2012 Cumartesi

BERL!N KAPLANI


Bir Ata Demirer filmi daha ve bunun üzerine kritik yazmak bana keyif veriyor.
Ata Demirer işini keyifle yapan ve işin hakkını veren bir sanatçı.. O'nun sinemaya ve komediye bakış açısı Eyyvah eyvah serileri sonrasında beni bir hayli ümitlendirmişti. Bu ülkede bel altına girmeden adam gibi,senaryo zayıf olsada yan karakterleri hikaye içerisinde tutarak başarılı bir iş çıkartılabileceğini tüm Türkiye 'ye göstermişti.

Bu noktada Berlin Kaplanı,Ata için biraz da risk taşıyordu.En az Eyyvah eyvah serisinde ki gibi hatta daha fazlasını bekler bir hale gelmiştik. Evet,biz kendiliğimizden bu noktaya gelmemiştik.
Bu tamamen Ata'nın sinema ve komedi dünyası için neler yapabileceğini,nasıl bir potansiyelde olduğunu bizlere daha önce göstermesinden kaynaklanıyordu.

Hikayesi çok fazla ilgi çekici bir film değildi benim için.Almanya'da yaşayan başarısız bir boksörün hikayesini anlatıyor. Film ilk 40 dakikada beni perdeye bağlamaya yetmedi. Sonrasında yavaş yavaş artan temposu ile hafiften form tutmaya başladı. İçerik olarak çok fazla komedi bulunmuyor desem yeridir. Bir kaç nokta hariç çok fazlaca güldüğümü hatırlamıyorum... Belki de en iyi sahne Ahtapot Kaptan sahnesiydi ki gerçekten çok güldürdü. Görsellik olarak çok fazla göz kamaştıran sahneler olmasa da idare eder düzeydeydi. Almanya caddelerini,sokaklarını gösteren sahneler çok hızlı bir şekilde çekildiği için çok göze çarpmıyor.

Ayhan Kaplan çok iyi bir karakter ve Ata bu karakteri öyle bir oynuyorki inanmamak elde değil gerçekten. Şivesiyle,ruhuyla,jesti ve mimikleriyle tam not aldı.Fakat durum böyleyken Ata burda ciddi anlamda zor olanı yapıyor ve filmi tek başına taşıyor. Bu,diğer oyuncuların kötü performans göstermesinden kaynaklanmıyor tabiki de... Senaryo,yan rollere çok da fazla hareket alanı tanımıyor.

Tarık Ünlüoğlu,üzerine düşeni yerine getirmiş ve çok fazla ekstra bir role bürünmemiş.

Necati Bilgiç... Uzun süredir kendisini ekranlarda görmüyorduk. Berlin Kaplanında farkını hemen hissettiriyor fakat belirttiğim gibi yan rollere çok fazla bir hareket alanı bırakılmamış.

Nihal Yalçın... Kısa sürede önce Kurtuluş Son Durak filminde Goncagül olarak hemen arkasından Berlin Kaplanında Elvan karakteriyle karşımıza çıktı. Aynı zamanda Yalan Dünya tv dizisinde de gayet başarılı bir iş çıkartıyor. Berlin Kaplanında esas kahramanın aşık olduğu kız kalıbından dışarıya çıkamıyor.
Diğer oyuncuların senaryo kalıbının dışına çıkamaması belkide en çok Mete Aran 'a yarıyor. Sevimliliği ile ön plana çıkan çocuk oyuncu filmde Ata Demirer 'e en çok yardımcı olan karakteri oynadı diyebilirim.

Sonuçta,vasadı aşamayan bir komedi filmi izledim diyebilirim.Ata Demirer 'in üstün performansı ve yarattığı Ayhan Kaplan karakterini gerçekten çok sevdim. Hatta bu karakterin devam filmi gelse koşa koşa gider izlerim. Fakat senaryo konusunun biraz daha fazla üzerinden geçilmesi gerektiğini üzerine basa basa belirtmem gerekiyor. Kaldı ki Ata Demirer bunu yapabilecek potansiyele sahip...

Berlin Kaplanı filminde emeği geçen herkese tek tek teşekkür edip gelecek serileri merakla bekliyoruz.

Herkese keyifli Pazar'lar...


Osman ULUKAYA