19 Aralık 2010 Pazar
Av Mevsimi
Av Mevsimi - Yavuz Turgul
Polisiye , Türk Sineması ve Yönetmen ? Bu üçlü bir araya geldiğinde ortaya nasıl bir film çıkar ?
Av Mevsimi...
Öncelikle şunu belirterek başlamalıyım ki , çok başarılı bir yapım olmuş. Aslında Av Mevsimi,genel açıdan baktığımız vakit
klasik bir polisiye filmi...
" Yeni bir şeylerin görüleceği aralıklar mutlaka vardır." Filmin yapısı bu cümle üzerine kurulmuş. Film,uzun süredir merakla beklenen bir yapımdı.
Oyuncu kadrosuna baktığımız vakit böyle bir filmin kötü olma ihtimali zaten olamaz diyorduk. Hele hele Yavuz Turgul 'un elinden çıkacak bir iş
için bir hayli ümitliydik. Hayal kırıklığına uğramadık. Gayet kaliteli ve iyi oyunculukların olduğu bir film izledik.
Harry Potter vari bir intro ile başlayan filmin giderek artan temposu bizi filme bağlamak için yetiyor. Hikaye de kusur aramak istersek buluruz.'Niye hasta kızı çok ortalarda gösterdi ?
Biz anladık ama herşeyi.','final daha farklı olamaz mıydı ? adam kendini niye öldürdü ?' , 'bu filme çok şatafatlı bir final giderdi be' cümleleri
sinema salonunun çıkışında insanların dillerinden dökülüyordu. Nitekim haklı oldukları yanlar da var ama burda inisiyatif tamamen yazan ve yöneten
Yavuz Turgul 'un elindeydi ve biz de onun bu bakış açısına saygı duymalıydık.
Oyunculukların genel anlamda beni çok etkilediğini söylersem yanlış bir tabir kullanmamış olurum. Şener Şen ve Çetin Tekindor... İki büyük usta,
gerçekten de filme tat katıyor ve oyunculukları parmak ısırtıyor.
Ve Cem Yılmaz... Cem Yılmaz rolünün hakkını sonuna kadar vermiş. Hatta oynamamış,yaşamış desek daha doğru olur. Hele meyhanedeki veda gecesinde tüm insanları çoşturmasına ne demeli ? 4/4 'lük bir performans sergiledi...
'
Ben şahsen Cem Yılmaz 'dan bu derece bir performans beklemiyordum. Çok başarılıydı ve kesinlikle aldığı her övgüyü hak etti ve
adeta insanlara da "ispatlayacağım hiç bir şey yok" dedi.
Okan Yalabık ! Çaylak ve şaşkın moda nasıl girilir ? deseler bundan sonra referansım Av Mevsimi - Okan Yalabık olacaktır.Devamlı hikayenini içindeydi ve izleyici kendisinden uzaklaştırmadı.
Tek takıldığım Melisa Sözen oldu.Melisa Sözen 'in performansı,bu kadar iyi oyunculukların arasında beni hiç etkilemedi. Bu vitrine yakışmayan bir performanstı... Öyle ki Rıza Kocaoğlu ve Bartu Küçükçağlayan bile
az sayı da sahnede yer almasına rağmen çok başarılıydılar.
Melisa Sözen 'e rağmen cast'ın genel anlamda başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Bu türde yapılan filmlere Türk sinemasının ihtiyacı olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Aslında Türkiye, sinema için tüm hikayesiyle polisiye filmler için çok iyi bir malzeme...
Bunu sinemada kullanmak,evet biraz beceri ve dikkat istiyor ama olmaması için hiç bir neden yok. Bunun en iyi örneğini de Yavuz Turgul veriyor ; Av Mevsimi...
Bu tip filmler benim Türk Sinemasına olan inancımı tazeliyor,güvenimi arttırıyor. Ben ,Türk sinemasının her zaman biraz emek,çaba ve istek ile çok iyi işler çıkartabileceğine
inananlardanım.
Sinema salonunda izlenmesi gereken bazı özel filmler vardır ya,işte Av Mevsimi öyle bir film. Ben beğenmedim ve muhakkak izlenilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu yapım için ter döken tüm çalışanlara,tüm emeği geçenlere bizlere bu filmi sundukları için burdan teşekkürleri sunarım.
Osman ULUKAYA
18.12.2010
5 Aralık 2010 Pazar
Vay Arkadaş !
Manik - Tik ve Dildo ! Bu üç keyifli karakterin hayat verdiği bir film vay arkadaş ! Ali Atay , Fırat Tanış ve Mete Horozoğlu... Ekstra olarak , Rasim Öztekin , Demet Evgar ve Pamela... Bir de Mustafa Üstündağ ve Erdal Tosun 'u unutmamalıyız. Güçlü kadrosuyla birlikte,keyifli ve eğlenceli bir film olmuş. Hayatın akışından biraz uzaklaşmak istiyorsak eğer 1,5 saatimizi rahatlıkla ayırabileceğimiz bir film vay arkadaş ! Konusunda birazcık 'her şey güzel olacak' filminden esintiler var. Aslında güzel , ketifli bir film olduğu vakit pek fazla o film hakkında yazasım gelmiyor. Güzel olmuş,beğendim diyip geçmek istiyorum ama bu da bende emeğe saygısızlık yapacağım hissini uyandırıyor. Ama hakikaten eğlenceli ve güzel bir fil olmuş. İzleyeli uzun zaman oldu fakat anca vakit bulup , bu yorumlarımı paylaşabildim. Dikkat çekmek istediğim bir nokta var ki , herşeyden çok beğendim diyebilirim. Filmin müzikleri ve şarkıları... Araştırdım ve Multitap 'ın yaptığını öğrendim. Çok keyifli parçalar ve müziklerdi.. Son iki kelime ; güzel film. :)
14 Kasım 2010 Pazar
Newyork 'ta Beş Minare -
NewYork ‘ta 5 Minare...
Çoğu kişi filmin teaser ‘ları ve fragmanı dönmeye başladığında Mahsun ‘un kendini iyiden iyiye aştığını düşünüyordu. Nitekim de haklılardı. Filmin fragmanı,bir fragman nasıl hazırlanıra adete ders verir nitelikteydi. Aynı şekilde bir çok kişide de Mahsun ‘a karşı bir ön yargı vardı. ‘Sinema,onun harcı değil.’ Sesleri çıkıyordu. Mahsun Kırmızıgül , genel olarak baktığımızda aslında ispatlayacağı bir şey yokmuş ve sadece kafasındakileri hayata geçiriyormuş gibi bir izlenim veriyor.Beyaz Melek ‘le başlayan yükseliş , Güneşi Gördüm filminin taraflı tarafsız herkes tarafından beğenilmesi ve sonucunda Hollywood tarafından gelen oyuncularla son bulan bir NewYork ‘ta 5 Minare...
Mahsun , Newyork ‘ta 5 Minare ‘nin senaryosunu 15 yıl önce yazmış ve film 10 M $ ‘a mal olmuş.Filmi izlemeden önce insanların aklında ‘Acaba 10 Milyon Dolar ‘a nasıl bir iş çıkardı ? ‘ filmi izledikten sonra ise ’ Bu film 10 Milyon $ eder mi ? ‘ soruları vardı.
Filme ne büyük bir beklentiyle ne de kişisel bir önyargıyla gittim. Güzel bir film izlemek için Cts. Günü akşamını seçtim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki salon’da boş yer yoktu.Film gişe’ye gireli 1 hafta olmuş ve hala full oynuyor.
Filme gelirsek,film şunu anlatıyor: Türkiye’de bir çok suikastten sorumlu olan bir İslami terör örgütü var ve örgütün başında da Deccal lakabıyla tanınan bir adam. Araştırmalar sonunda Deccal ’ın gerçek kimliğine ulaşılıyor. Uzun yıllar önce Amerika’ya göç etmiş, Hacı Gümüş adında dini bir lider... Interpol ve FBI işbirliğiyle beraber bu adamın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesine yönelik bir operasyon başlatılıyor. Türkiye’den de bu operasyona destek verecek iki deneyimli polis New York’a gidiyor. Fakat işler hiç de planlandığı gibi gitmiyor. Bu arada Amerika ‘daki kişinin kim olduğunu tahmin etmek de hiç zor olmuyor.
Büyük bir çaba harcanmış. Herşeyden önce emeğe saygı duymalıyız. Intro ‘da yükselen gerilim,filmin 20. Dakikasından sonra düşüşe geçiyor ve izleyici de koparıyordu. Fakat o dakikadan sonra da ha bir şey oldu ha olacak diye tutunmaya çalışıyorsunuz. Fakat beklentiniz boşuna , çünkü bir şey olmuyor. Kurgu ‘ya baktığımız vakit büyük boşluklar olduğunu görüyoruz ve buda bizi yavaş yavaş filmden uzaklaştırıyor. Kısacası filmde evet bir senaryo vardı ama bu senaryoyu destekleyecek ne güçlü bir karakter nede güçlü bir öylü vardı. Kuşbakışı planlar biraz daha kurtarır diyecekken onlarında yeteri kadar tatmin edici olmadığı bir gerçek. Basma kalıplar ile verilen mesajların anlaşılabilirliği tamam ama bu kadar göze sokulmamalıydı. Son olarak o kadar kopuk sahnelerden sonra ‘ağlayarak işi bitirelim.’ dercesine itina ile gözümüze sokulan bir final... Film yorumum için son cümlem ; Mahsun ‘un diğer iki filmine istinaden en iddialı filmi ama bir o kadar da en zayıf,en kopuk filmi diyebilirim.
Cast ;
Genel olarak başarılı seçimler var. Haluk Bilginer,Danny Glover,Gina Gershon,Robert Patrick vb. Gibi. Bir çok kişi Hollywood kökenli oyuncuların neslinin tükendiğini ve ikinci sınıf oyuncu olduğunu iddia ediyor. Böyle bir iddia ancak işi bilmeyenlerin,sırf bir kaç laf edeyim de ne olursa olsun havasında gezenlerin saçmalıklarıdır. Oyunculuk,kolay bir iş değildir. Bir filmde diyalogunuz bile olmasa,o filmde bulunmak için bir çok aşamadan geçersiniz. Ve o aşamaların hakkını vermek üzere kamera karşısına geçersiniz. Bu filmde oyunculuk anlamında eleştireceğim üç nokta var. Birincisi Mustafa Sandal ‘ın oyunculuğu olacak. Hangi düşünceyle cast kadrosuna seçildi bilemiyorum ama olmadı. Tüm iyi niyetiyle oynamış ama tek kelimeyle ‘olmadı.’ diyebilirim. İkincisi Mahsun Kırmızıgül. Artık vazgeçse şu yazdığı,yönettiği filmlerde oynamaktan. Güneşi Gördüm ‘de sırıtmıyordu ama burda bayağı bir göze batıyor. Üçüncüsü ise yan karakterler ve bunları öyküye bağlayamayan Mahsun Kırmızıgül... Ne amaçla cast oluşturduğunu bilmiyorum ama cast için seçilen her kişinin senaryo üzerinde bir başlangıcı ve bitişi olmalıdır. Bir çok yan karakterde bu özelliği göremedim. Cast yorumum için son cümlem ; Bir çok ince noktaya dikkat edilmiş fakat işin detayına girdikçe bir çok şey de gözden kaçmış.
Sonuç olarak toplarsak,her Türk yapımına sonuna kadar destek verme taraftarıyım. Ama bu demek değil ki , filmi eleştirmeyeceğiz. Film hakkındaki olumsuzlukları görmezden geleceğiz. Bunları yapmak , Türk sinemasının bir adım daha ileriye gidemeyeceği anlamına gelir. Newyork ‘ta beş minare , sezonun en iddialı filminden biriydi ve beklentilerin altında kaldığını,yani Mahsun Kırmızıgül ‘ün diğer iki yapımına istinaden geride kaldığını söyleyebiliriz. Başlangıcı klasik bir Hollywood filmi,fakat finali 60’-70’-80’ler Türkiye ‘sinde yaşanan kan davasına bağlanan bir film olmuş.
Herşeye rağmen , bu filmde emeği geçen herkese teşekkürleri sunmayı bir borç bilir ve başarılarının devamını dilerim.
Osman ULUKAYA
13.11.2010 -
23 Ağustos 2010 Pazartesi
Askere mi gitmeli ? Kariyer mi yapmalı ?
Aslında 20'li yaşlara gelen bir çok Türk erkeğinin kafasındaki soru işaretlerinin çokluğu yetmezken bir de bunun gibi bir soruyla
karşılaşmak,düşünmek iyiden iyiye insanı psikolojik bunalıma sürüklüyor.
Alınacak karar da ,aile,iş,sevgili,belki eş,arkadaşlar,hayat şartları, kısacası maddi ve manevi bir çok neden etkili olabiliyor.
Türk erkeğinin önünde bu konuyla ilgili aslında hep iki seçenek olmuştur. Birincisi , ne var ne yoksa bırakıp askere gideceksin sonra da gelince
durumuna göre hareket edeceksin. İkincisi ise işini,gücünü rayına oturtup sonra askere gidip ve gelmek...
Her ikisi de hayatımızın süper çağlarını yaşadığımız 20'li yaşlarda vereceğimiz en önemli kararlardan biridir. Seçim kişiye aittir. Etraftan
bir çok kişi 'yap gel abi,önünden engel kalksın' gibi laflarla zihni karmakarışık eder. Aslında kişi ,her zaman veremediği karar da bir
işaret bekler,durur. 'Bir işaret gelse de ona göre hareket etsem' düşüncesi hep vardır,yok olmayacaktır.
Kişinin hayatı,şartları,seçimleri,kararları her şekilde kendisini bağlar. Kimse bir diğeri için yaşam sürdürmüyor ama sorumlulukların olduğu da
unutulmamalıdır.
Artılar ve eskiler vardır. Hayatın her alanında olan... Bir bakkalın hesap defterinde,bir öğrencinin ödev defterinde bile olan artılar,eksiler...
Bunlar bir çok konuda nasıl davranmamız gerektiğini,nasıl hareket etmemiz gerektiğini bize gösteren,hatırlatan küçük işaretlerdir.
Kariyerini düşünen insan kendini paralar,yıpratır. Kariyerini düşünmeyen adama geleceğini düşünmeyen adam gözüyle bakarlar. Toplum psikolojisidir,
engel olamazsın. Anlatırsın,sana göre haklı olanı,doğru olanı ama anladıklarından emin olamazsın. Kendi doğrularını taşıyan insanlar,her zaman
bir diğerini baltalamaya hazırdır. Global düşünce dedikleri nokta da burda devreye giriyor. Tek taraflı değil,her ihtimali, her açıyı hesaba katarak düşünmek...
Bazende tam tersini düşünmek istemezsin.Bıkmış,sıkılmışsındır. Ne olacaksa olsun diyip girersin bir yola,haydi hayırlı olsun...
Verilen her kararın olumlu/olumsuz yanları vardır. Önemli olan bu kararın etkisini olumlu olarak maksimum düzeye çekmek,olumsuz yönünü ise
minimum düzeye indirmektir. İnsan ,bunu yapabiliyorsa her halukarda başarılı olacaktır...
Bu kadar yazdın.Senin durum ne diye soracaklara ise ,
Benim durum beterin beteri gibi duruyor. Gitmek,bir kısa dönemle aradan çıkartmak istiyorum.Fakat elimde ki şartlar buna izin vermiyor.
Bir iki sene daha beklemem gerekebilir.Belki daha da fazla... Belki bir yüksek lisans, belki...
He gitmiyorum da ne oluyor ? Yıpranmaya devam ediyorum. Evet iyi bir kariyerim olacak ama buna değecek mi ? Birde bu arada askerliği tek tip olma ihtimali de varya tam 12 ay olanından işte orası ap ayrı bir mesele... Umarım iyi ve mantıklı bir düzenleme yaparlar.Bir kesimi kazanacağız derken diğer bir kesimi kaybetmek sorunu çözmek anlamına gelmez...
Hani herşeyin ilacı zaman derler ya,bu lafın doğruluk oranı %100'dür. Zamanı geldiğinde sorumun cevabını da almış olacağım...
Osman ULUKAYA
23/08/2010 - 12:42
16 Ağustos 2010 Pazartesi
"yoK'Lara gitti gelmez."
Bir zamanlar,ki bu zamanlar ıcq ve msn 'in ilk zamanları oluyor.Pc başında olmadığım her dakikayı bu şekilde ifade ederdim. Şubat'tan sonra girmiş olduğum yoğun tempo sebebiyle blog ve beyaz perde değerlendirmeme bir süreliğine ara vermiştim.Bugün itibari ile tekrar geri dönüş yapıyorum. Bu arada çıkan bir çok iyi film oldu ve bunlarla ilgili geri dönüş gerçekleştirmeme gerek olmadığını düşünüyorum. Önümüzdeki filmlere bakacağız. Ve bir konu da şu ki , artık blog üzerinden sadece film değerlendirmeleri yapmayacağım. Yeni bir müzik albümü , bir dizi veya bir memleket meselesi... Zaman buldukça tüm bunların değerlendirmelerini yapacağım yeni dönemin herkes için hayırlı olmasını dilerim. :)
Twitter -
Twitter , aslını söylemek gerekirse ilk bakışta basit bir sosyal ağ gibi gözümüze çarpıyor.Fakat zamanla o sosyal ağ içerisinde inanılmaz bir ivme kazanıyor ve bununla beraber bir türlü kopma noktasına gelemiyorsunuz. Kendimden örmek verirsem,üç bin küsür twit attığım hesabımı anlık bir kararla kapattım. Bundan bir saat sonra siteye giriş yaptığımda artık bir kullanıcı adımın olmadığını fark ettiğimde tuhaf ama bir boşluk hissettim. Ve hemen arkasından yeni bir account oluşturdum. Kısacası hayatımıza girdiğinde çok basit gibi görünen bir sosyal paylaşım sitesinin hayatımızdaki kalıcılık adına yarattığı etkinin içine düşmüştüm. Bu saatten sonrada kurtulmak gibi bir niyetim yok. Kimisi follower sayının artmasını popülerlik olarak yorumluyor. Bir followerım dahi olsa orası benim kişisel olarak her türlü entry girdiğim yer olarak olarak kalacaktır. Türkiye 'de daha twitterın t'si bile yokken dur bakalım diye girip üye olduğum sosyal paylaşım sitesinin bu kadar büyük bir popülerliğe sahip olacağını hiç düşünmemiştim. Twitter ,kimine göre boş kimine göre hoş bir yer... Benim için ise anlık entry merkezinden ibaret ve bu kadarı da yeterlidir.
28 Şubat 2010 Pazar
Eyvah Eyvah
Ne yalan söyleyeyim film'in ilk teaser'ları dönmeye başladığı anda pek fazla umudum yoktu.
Değişik bir Ege şivesi dışında enterasan gelen hiç bir şey yoktu. Hatta ilk fragman 'da beni filme çekebilecek bir özellik taşımıyordu.
Film'e karşı o kadar ön yargılı davranmıştım ki twitter 'da dönen yazışmalar bile beni etkileyemiyordu.
Bir Beyoğlu akşamın da tesadüfen ve belki de bir anlık boşluk içerisindeyken kendimi filmi izlerken buldum.
Bu kadar ön yargıyla film'e yaklaşmama rağmen ilk üç - dört dakika sonrasında yavaş yavaş film'e ısınmaya başladım.
Temposu hiç düşmeyen , seyirciyi filmden hiç kopartmayan ve izleyen insanların yüzünde genel bir hayranlık ve
gülümseme ifadesiyle izlediği çok başarılı bir yapımdı.
Ata Demirer - Demet Akbağ - Özge Borak...
Oyunculuğun hakkını veren insanlar ile küfürsüz bir komedi filminin çekilebileceğini gösteren çok eğlenceli bir yapımdı.
Gayet güzel esprilerle donatılmış ve sonuna kadar güldürebilen bir filmdi. Ve belki de şu an 'a kadar izlediğim
en iyi Türk komedi film 'lerinden biriydi.
Ata Demirer 'in çok yönlü oyunculuğu ve Demet Akbağ 'ın inanılmaz profesyonel'liğine hayran kalmamak elde değil... Nine ve Dede'ye
zaten laf yok , Salih Kalyon ve Tanju Tuncel üzerine düşeni yapmışlar. Özge Borak 'ı ise zaten seviyoruz ve zamanla çok daha iyi yerlere geleceğine inanıyorum...
Sabaha kadar da yazsam bu filmi öve öve bitiremem.
Hele ki son sahnesi aklıma geliyor da , salona gireli iki saat olmuş ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadan ,
Mercedes 'in yol kenarından hareket edip Ezine yoluna giderken bile devamı için hala bir beklenti içerisinde kalıyor insan ki
üzerine bir saat daha devam etse sıkılmadan izlerdim...
Büyük ihtimalle Eyvah Eyvah 2 'yi önümüzde ki sene vizyonda görürüz diye düşünüyorum. Ki böyle bir yapım arkasına ikinci
film gayet de güzel gider.
Çok eğlenceli ve kesinlikle izlenesi bir film'di.
Böyle film'ler , işte oyunculuk budur dedirten filmler insanın iştahını kabartıyor ve şahsen benim kişisel oyunculuk hayatım için çok önemli bir yere sahip oluyor.İyi ki bir an'lık boşluğuma gelmiş ve filme gitmişim.Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...
Osman ULUKAYA
28.02.2010
22 Şubat 2010 Pazartesi
Recep İvedik 3
Recep İvedik 3 , bir çok eleştirmen tarafından ilk iki filme oranla daha çok eleştirildi. Ve ilk iki filmin gişe başarısı göz önünde bulundurulduğunda daha çok eleştiri = daha çok gişe yapacak gibi görünüyor. Bunların sadece düşünceden ibaret olmadığını ilk üç günde ki izleyici sayısıyla çok açıkça ortaya koyamasa da, en azından ilk iki filme oranla bunu yapamasa da gene de rekorları alt üst etti. İlk üç günde 1 milyon 153 bin 71 kişi tarafından izlendi.
Recep İvedik 1 'de ki ilk üç günde ki gişe sayısı 1 milyon 791 bin 514 kişi ,
Recep İvedik 2 'de ise bu sayı 1 milyon 209 bin 453 kişiydi.
Rakamlara bakarsak , İvedik 'in az da olsa kan kaybettiğini görüyoruz. Fakat tahtını korumaya da ısrarla devam ediyor.
Film 'in tartışmasız sanatsal açıdan hiç bir değeri yok. Hatta TV 'ye iş yapar gibi skeçlerin birbiri arkasına bağlanmış, sinema için zayıf köprüler olduğunu görüyoruz.
Tüm bunlara rağmen ,bilet parasının hakkını verememesine rağmen ki ilk iki filmin gişesi ile daha ustaca,akıllıca ve özenilmiş bir yapım sunulabilirdi.Sadece gülmek için gidilebilecek bir yapım olmuş.
Türk sineması gelişimi için kesinlikle ve kesinlikle her filme gitme ve tavsiye taraftarıyım.Fakat bu kadar iyi gişe yapan bir film'in serisine devam ederken bile bu kadar özensiz yapımlar gördüğümde tüm fikirlerim değişiyor.
Bir izleyici olarak , bir sinema sever olarak daha iyisini hak ediyor ve istememiz gerektiğini düşünüyorum.
12 Şubat 2010 Cuma
Romantik Komedi
1 - Haftada üç kere 25 dk. olarak bir dizi halinde yayınlasalar kesinlikle çok tutardı.
2 - Eğlendirmeyi amaç edinmişler ve bence başarılıydılar.
3 - Kabul etmek gerek ki kuvvetli bir esinlenme var.
(bkz.sex and the city) ama farklı bir konsept olduğunu da düşündürmüyor değil.
4 - Müzik konusunda Yıldıray Gürgen 'e alkşıları yollamak gerekiyor.
5 - Sedef Avcı , çok hoş biri belki ama niye bir türlü ısınamadığımı anlayamıyorum.Çok sade bir oyunculuğu
var ve bu alkış toplayası cinsten fakat bişiler katmıyor üzerine... Ben hep aynı Sedef Avcı'yı izliyorum. Fakat Sedef Avcı 'yı seviyorum.
6 - Gürgen Öz'e ayrı bir parantez açmak lazım ; Bence Süper'di.Verilecek her türlü rol'Ün üstesinden gelebilecek bir oyuncu...
7 - Cemal Hünal 'ın jest ve mimiklerini daha ayrıntılı olarak gördüğümüz filmdi.
8 - Engin Altan Düzyatan , üzerine düşen rol'ü başarıyla yerine getirdiği söylenebilir.
9 - Sinem Kobal , Rol'ün boyutunu arttırmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış ve bence sırıtmamış.
10 - Az laf çok iş durumu vardı ve başarılı bir yapımdı.
Sonuçta ,
Romantik Komedi , adı gibi gerçekten Romantik Komedi 'ydi.Türkiye 'de üzerine çok düşülen bir tür olmaması ve düşülse bile
pek hakkını veremeyen yapımlar karşısında Romantik Komedi daha dik ve sağlam duruyordu. Maddelerde de belirttiğim gibi
eğlendirmeyi amaçlamışlar ve başarılıydılar.
Sempati ile ve sıkılmadan izlenebilecek haftanın iyi filmlerinden bir tanesiydi.
12.02.2010
Osman ULUKAYA
7 Şubat 2010 Pazar
blogger
Kişisel Web siteleri dışında blog'larda son kullancılara yönelik hazırlanmış ve
bir takım bilgilerin paylaşımında ( gönlünüzce aklınızdan geçenleri , deli saçma şeyleri , akıllı düşünülen yazıları , burası benim istediğimi yazarım vs.vs. ) bulunulabilecek hazır web/alt hizmet türüdür.
Eklentileri klasifiye etmek , online proje yürütülebilecek ,hiç gereği yokken daha iyisi için html öğrenmeye kadar işi götürecek zevkli bir paylaşım sitesi gözüyle bakmak şüphesiz ki daha etkili olacaktır.
Hele Hele Google amca'nın satın alması sonrasında web-sense / ad-sense içeriklerinin tavan yapması da olayı daha da bir cezbedici hale getirmektedir.
Fakat en önemlisi ve kısacası yazarlık yapmak istiyorsan girip , takılıp , yazını yazıp , yayınlayacağın site türüdür.
Telif konusunda ki çalışmaları bilmiyorum ama yoksa öyle özel bir koruma yazdığınız herşey public yerde anonim değeri görür.
Dikkat edilesi ve aynı zamanda eğlence noktası...
Haydi hayırlı işler diyerek bizde bir blog'cu olduk... :)
bir takım bilgilerin paylaşımında ( gönlünüzce aklınızdan geçenleri , deli saçma şeyleri , akıllı düşünülen yazıları , burası benim istediğimi yazarım vs.vs. ) bulunulabilecek hazır web/alt hizmet türüdür.
Eklentileri klasifiye etmek , online proje yürütülebilecek ,hiç gereği yokken daha iyisi için html öğrenmeye kadar işi götürecek zevkli bir paylaşım sitesi gözüyle bakmak şüphesiz ki daha etkili olacaktır.
Hele Hele Google amca'nın satın alması sonrasında web-sense / ad-sense içeriklerinin tavan yapması da olayı daha da bir cezbedici hale getirmektedir.
Fakat en önemlisi ve kısacası yazarlık yapmak istiyorsan girip , takılıp , yazını yazıp , yayınlayacağın site türüdür.
Telif konusunda ki çalışmaları bilmiyorum ama yoksa öyle özel bir koruma yazdığınız herşey public yerde anonim değeri görür.
Dikkat edilesi ve aynı zamanda eğlence noktası...
Haydi hayırlı işler diyerek bizde bir blog'cu olduk... :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)